DOKTORA BURSU

19 Ekim 2017

YÖK her yıl 100 değişik alanda 2000 öğrenciye burs veriyor. Bu uygulamanın gerekçesi de “ülkemizin öncelikli alanlarında doktoralı insan kaynağına olan ihtiyacını karşılamak üzere devlet yükseköğretim kurumlarındaki doktora programlarında öğrenim gören öğrencileri desteklemek”  olarak ifade ediliyor. Kaba bir hesapla bu burs bedeli, zaman zaman hayıflanarak haykırdığımız Ülker Grubunun ABD’nin Boston şehrindeki bir Üniversite’ye bir seferde yaptığı araştırma desteğinin yarısına yakın.  Yaklaşık yılda 50 milyon TL’yi buluyor.  Toplamda önemli bir rakam.

 

Öncelikli olarak “bu tür verilen burslardan ne kadar fayda görülüyor?” sorusuna cevap arayalım.  Bunun fayda seviyesinin görülmesi, hatta ölçülmesi lazım ki; böyle bir uygulamanın yapılmasına gönül rahatlığı ile “evet” diyelim.  TÜBİTAK’ın böyle bir uygulama yaptığını biliyoruz.   Ne kadar fayda gördüklerine sormak lazım.   Benim yaşadıklarım ve gördüklerim çok büyük bir faydaların oluşmadığı yönündedir. 

 

Konuya bir de uygulamayı bir fiil yapanlar ve bu uygulamalardan yararlananlar yönünden değerlendirmek lazım.  Bir doktora öğrencim vardı. Saygılı ve çalışkan bir öğrenciydi.   Derslerini bitirdi. TUBİTAK bursu alıyordu.   Bir ara kayboldu. Aradık, soruşturduk, ihtar çektik. Gelmedi. Bir süre sonra çıka geldi.  Doktoraya devam edeceğini söylüyordu. Biz olmayacağını anlatınca, ısrarla TUBİTAK bursunun kesileceğini ifade etti.  Ben, bu burslardan çok fayda sağladığımız kanaatinde değilim. Evet, kanun koyucular kâğıt üzerinde gerekli düzenlemeleri yapmışlar ve önlemleri dikkate almışlar ancak uygulama öyle değil, fason uygulamalar oluşabiliyor.   Fayda gören insanlara daha işin başında yanlış düşünme, fırsatçı olma ve kısa yoldan köşeyi dönme yöntemlerini bulmaya zorluyoruz.

 

Bir şark toplumu gibi hareket etmeyelim.   Nedense bu tür uygulamalar (özellikle burs verilmesi) hoşumuza gidiyor. Hâlbuki bunun sonradan ödenecek kredi şeklinde verilmesi çok daha faydalı ve çok daha hakça.  İhtiyacı olan alacak ve sorumlu bir vatandaş gibi kendisine yapılan desteğin karşılığını ödeyecek.  Böylece sistemin sürdürebilir olması sağlanacak. 

 

Aslında bu tür uygulamaları YÖK yapmamalı. YÖK’ün asıl görevi bu değil. Bu tür popülist uygulamalar, kulağa hoş geliyor belki ama uzun vadeli ve kalıcı sonuçların ortaya çıkmasını sağlayamıyor.  Eğer yapılacaksa, ihtiyaç duyuluyorsa, adayın Üniversitesi tarafından yapılmalı ve aday Üniversitesine karşı bir minnet borcu olduğunu kanıksamalı. Üniversite, adaya yönelik yaptığı sosyal etki programları ile kendine karşı borçlu olduğunu hissettirmeli, aidiyet duygusu ile “ak saçlı bilge bir insan” oluncaya kadar üniversitesine hizmet edeceği farkındalığını kazandırmalıdır.

 

Rekabetçi, topluma dönük girişimci ve inovasyon anlayışı ile gelişmiş dünya ile yarışabilecek bir nesil yetiştirilmesi gerektiğinin bilincine ulaşmalıyız. Bugün son çeyrek yüzyılda Japonya ve Kore’nin yaptığını yapabilecek bir nesile ihtiyacımız olduğunun bilinci ile hareket eden üniversite yönetimleri olmalıdır. Ama bu kesinlikle YÖK olmamalıdır.   

 

Özetle bu uygulama; üniversitelerin kendilerine bırakılmalı ve bu konuda Merkezi Yönetim Bütçesi içinde ödenek konulmalıdır.  Ancak uygulamanın yerinde yapılıp yapılmadığı, hem Sayıştay denetimi ile hem de YÖK tarafından oluşturulacak bir kurul tarafından takip edilmelidir.  Akademik ilerleyişlerde adaylara akredite ulusal projelerde yer alma ve bu projeler kaynaklı uluslararası endekslerce taranan kaliteli yayın yapma zorunluluğu getirilmelidir.

 

Belki de YÖK doktora bursu uygulamasının, ülkenin bilim insanı yetiştirmekte yetkin yükseköğretim olarak tanımladığımız ve daha önce değindiğimiz “araştırma üniversitesi” ile sınırlı olması sağlanmalıdır.  Ayrıca uygulamanın devlet kaynaklı diğer burslar ile birlikte değerlendirilerek bir havuz içinden dağıtımının sağlanması da fayda oranını artıracaktır. 

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım