ÜNİVERSİTE GELİRLERİNİN ÇEŞİTLENDİRİLMESİ

5 Kasım 2017

Ülkemizde kamu yönetimi yönünden en büyük dertlerimizden biri, Üniversitelerimizin sıradan bir kamu kuruluşu gibi değerlendirilmesi ve diğer kamu kurumları gibi aynı yöntemle Merkezi Yönetim Bütçesinden katkı sağlanmasıdır. Hâlbuki üniversitelerin yaptıkları kolay ölçülebilir ve değerlendirilebilir durumdadır. Üniversitelere devlet katkısı; bilimsel verim, öğrenci memnuniyeti, öğretim kalitesi gibi faktöre bağlı olarak yapılmalıdır.  Aksi halde üniversitelerin bilimsel üretim yapması, sektörel ilişkilerini geliştirmesi ve öğretim kalitesini artırması gibi diğer pek çok alanda üretken ve girişimci olması yönünde motivasyonunun sağlanması mümkün gözükmemektedir.

 

Üniversite gelirleri; finansman kaynağı yönünden değerlendirildiği zaman, ülkelere göre farklılık arz etmekte ve bu amaçla değişik uygulamalar yapılmaktadır. Kıta Avrupa ülkelerinde üniversite gelirlerinin büyük bir bölümü devlet bütçesinden direkt tahsis edilmişken, Kuzey Amerika sisteminde ise, kaynak çeşitlendirmesine gidilerek devlet katkısı mümkün olduğunca düşük seviyeye çekilmiştir.

 

Kıta Avrupa’sında İsviçre, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde devlet katkısı, hiçbir performans değerlendirmesi yapılmadan direkt olarak sağlanmaktadır.  Örneğin Avrupa’nın önemli yükseköğretim kurumlarından olan İsviçre’deki Zürih ve Basel üniversitelerinde devlet katkısı % 85’e kadar ulaşmaktadır.  Ada Avrupa’sında ve ABD’de ise durum farklı olup kısmı performansa göre katkı sağlanmaktadır.  Örneğin İngiltere’deki Bristol Üniversitesi ile ABD’deki Austin-Texas Üniversitesinde kısmi performansa dayalı devlet katkısı, uzun yıllar ortalaması ile % 30 civarında gerçekleşmiştir.  Ancak bu tahsisin kullanımı ile ilgili sınırlamalar mevcuttur.  Bristol Üniversitesinde, kısmi performansa bağlı olarak yapılan devlet katkısının 3/5’inin eğitim ve öğretime ve 2/5’inin ise araştırmaya ayrılması zorunluluğu getirilmiştir.  Austin Texas Üniversitesinde ise, kısmi performansa göre eyalet hükümetinden sağlanan devlet katkısı, bütünüyle eğitim ve öğretim için kullanılmaktadır. 

 

ABD’de “özel üniversite” statüsünde yer alan, çok özgün bir konumda bulunan ve yıllık bütçesi ülkemizdeki tüm devlet üniversitelerinin sahip olduğu bütçenin yaklaşık dörtte biri seviyesinde bulunan Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) ise, bütçesinin büyük bir bölümü özel sektör ve devlet finansmanlı projelerden, öğrenci katkılarından, hibelerden ve üniversite içindeki işletme gelirlerinden sağlanmaktadır. Kuzey Amerika Üniversitelerinde proje gelirleri ile öğrenci katkıları, bütçe içinde çok önemli bir paya sahiptir.

 

Bu gelişmeler, ülkemizde de üniversite verimliliğinin sağlanması amacıyla performansa dayalı tahsis uygulamaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ülkemizdeki yükseköğretim maliyetinin çok büyük bir bölümü, devlet tarafından karşılanmaktadır.  Ancak bugüne kadar yapılan uygulamalarda üniversite performansına dayalı bir bütçe tahsisi yapılmamıştır.  Yeni yılın bütçesi yapılırken, üniversiteden bir heyetin yılın belli dönemlerinde ilgili bakanlıkları ziyaret etmesi ve karşılıklı görüş alışverişinin yapılması ve nihayetinde pazarlık edilerek üniversite bütçesinin oluşturulması, geleneksel bir hâl almıştır.  Hatta bu görüşmeler esnasında hatırlı kişilerin etkileri de üniversite bütçelerinin şekillenmesinde önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Görüşmeler sonucunda, akademik ve bilimsel faaliyetler için gerekli üniversitenin temel ihtiyaçları dururken, olimpik boyutlarda yüzme havuzu, spor kompleksi, hatta stadyum gibi yapıların inşası kararı çıkabilmektedir.  Gelişmiş ülke üniversitelerinde kendi kaynaklarını bu ölçüde savurgan kullanan örneklere rastlamak mümkün değildir.

 

Bunun için kısa vadeli bir çözüm olarak, kısa bir hazırlık döneminden sonra hemen uygulamaya geçilebilecek performansa dayalı bir finansman modeli uygulamaya alınmalıdır.  Farklı parametrelere dayalı ve dinamik bir yapıya sahip olacak bu model; üniversiteleri farklı gelir grupları içine kategorize edecektir.  Başlangıç şartlarında düşük ödenek alan bir üniversite her yılsonunda yapılan değerlendirme sonuçlarına göre yüksek performansa sahipse,  üstteki gelir grubuna terfi edebilecek ve dört yıl sonunda en üst gelir grubunda yer alabilecektir.  

 

Bu model içinde başarılı olmak isteyen üniversiteler; bir plan dâhilinde yeterli akademik çalışma yapma, bilimsel katkı sağlama, verimli proje oluşturma hususlarında üretken olma yolunu her zaman aramak zorundadır. Aksi halde önemli bütçesel kayıplara uğrayabileceklerdir.  Dolayısıyla bu uygulama çerçevesinde üniversiteler doğru küçülme veya ölçülü büyüme yollarını mutlak surette arayacaklardır.  Bu durum, kısa vadede üniversitelerin rekabetine bağlı olarak önemli bir bilimsel katkı ve proje veriminin oluşmasını sağlayacaktır. Kuzey Amerika üniversite yaşamının en temel özelliğinin, rekabete dönük olmasıdır. Aynı düzeydeki yükseköğretim kurumları; öğretim üyeleri, araştırma fonları, öğrenciler, halkın ilgisi ve diğer pek çok şey için birbirleriyle tatlı bir yarış halindedir.

 

Bir üniversitede rekabet potansiyelin oluşabilmesi için üniversitelerin rasyonel idare edilmesi temel şartlardan biridir. Üniversitelere kendi kaynaklarını yaratabilme imkânı sağlanmalı ve kaynaklarının kullanımında daha esnek bir yapı oluşturulmalıdır.  Ayrıca giderlerinin kontrolünde de aynı esneklik sağlanmalıdır.  Bu amaçla, çalışma ve personel kanunlarında düzenlemelerin yapılması zorunludur.  Daha sonraki yazılarımda değineceğim üzere özgün bir sevk ve idare sistemi ile üniversitelerde yönetim,  akademik ve idari personel ile ilgili her türlü tasarrufu yapabilme yetkisine sahip olmalıdır.

 

Özetle üniversitelere Merkezi Yönetim Bütçesinden ayrılan ödeneklerinin belirlenmesinde, mutlak surette performansa dayalı bir değerlendirmesinin yapılması gereklidir.  Üniversitelerin temel ihtiyaçlarının dışında kalan bölümünün Kısmi Performans Sistemi ile belirlenmesi en makul yöntem olarak görülmektedir.

 

Bizim önerimiz, devlet üniversiteleri için ödeneklerin üçte biri Merkezi Yönetim bütçesinden, üçte biri kısmı performansa dayalı olarak devlet kaynaklarından ve geri kalan üçte birlik dilim ise projeler karşılığı olarak yerel yönetimlerden sağlanmalıdır.

 

Unutulmamalıdır ki; üniversiteler aydınlatan kurumlardır. Bu da ancak bilimsel yeterlilikle mümkün olur. Belki konuyu şöyle özetlemek daha uygun olacaktır: Ne kadar bilim o kadar bütçe!

 

Gelecek yazımda Üniversitelerimizde teknik alt yapının oluşturulması ile ilgili görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım