SEVEN, DÜŞÜNEN VE ÜRETEN İNSAN İÇİN DEVAM.

30 Mart 2018

Bu hafta yükseköğretimde öğretim maliyeti ve finansman kaynakları ile ilgili daha nicel verilere dayalı olarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ülkelerin yükseköğrenimdeki öğrenci başına yaptığı harcama, oldukça değişkendir. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) raporunda 2010 yılı verilerine göre, ABD’de öğrenci başına bir yılda yapılan harcama 25 576 $’dır.  İsviçre’de 21 893 $, İsveç’te 19 562 $ ve Fransa’da 15 067 $’dır. OECD ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise bu değer, nispeten daha düşüktür.

 

Bu değerler, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre farklılık arz etmektedir. Daha önemlisi, ülkenin kendi kaynaklarının ne kadarının öğrenci eğitim ve öğretim hizmetleri için ayrıldığı önemli bir husustur. Öğrenci başına maliyetin, kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)’ya oranı ülkeden ülkeye farklı değerlere sahiptir. ABD ve Kanada’da bu oran % 55, Fransa, İngiltere ve Finlandiya gibi ülkelerde ortalama % 45, Çek Cumhuriyeti, Estonya ve İtalya’da % 30’lar seviyesindedir. OECD raporuna göre ülkemizde öğrenci başına kurumsal harcama 1997 yılı için 2397 $ olarak verilmiştir. 2000-2005 ve 2010-2013 yılları arasında Katma Bütçeden devlet üniversitelerinde öğrenci başına yapılan harcama değerleri ortalama olarak sırasıyla 2229 $ ve 3 634 $ olarak gerçekleşmiştir.  

 

Konunun daha iyi irdelenebilmesi için öncelikle bütçe imkânlarının ne olduğuna bakılması uygun olur.  Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bütçelerinin Merkezi Yönetim Bütçesi içindeki payları, 2010-2013 yılları arasında sırasıyla % 10,9 ve % 3,6 olarak gerçekleşmiştir.  Bu oransal büyüklüklerin, diğer ülkelerin sahip olduğu değerlerle mukayese edilirse, oldukça küçük olduğu görülmektedir.  Bu ve yukarda değinilen oransal büyüklüklerin daha yüksek seviyelere çekilmesi, öğretim kalitesini ve verimini artıracaktır.  Özellikle öğrenci başı devlet katkısının kişi başı GSYH değerinin % 30’u seviyesine çekilmesi, diğer oransal büyüklüklerin de gelişmesini sağlayacak ve yükseköğretim sistemi önemli bir ilave kaynağa sahip olacaktır.

 

Ülkemizdeki üniversitelerin kaynaklarında çeşitlilik yaratılmalıdır.  Üniversite gelirleri içindeki öğrenci katkı payları; diğer paylara göre nispi olarak düşüktür.  Son yıllarda bu oran çok daha düşük seviyeye gerilemiştir.  Yükseköğretim sistemindeki devlet üniversitelerinde reel öğrenim ücretlerinin kamu kaynaklarından öğrenci başına yapılan harcama ile mukayese edilirse oldukça düşük olduğu söylenebilir. Avustralya, ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde devlet üniversitelerdeki reel öğrenim ücretlerinin kamu kaynaklarından öğrenci başına yapılan harcamaya oranı; % 15 ile % 30 arasında değişmektedir.

 

Gelişmiş ülke yükseköğretim sisteminde öğrenci gelirleri, üniversitenin çok önemli bir gelir kaynağıdır. Kanada’nın Ontoria eyaletindeki Quenn’s Üniversitesinde bütçe kaynaklarının yarısına yakın bir değeri (% 49) devlet desteği ve % 45’i öğrenci gelirleridir.   ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki Stanford Üniversitesinde gelir kaynakları çok çeşitlendirilmiş olup öğrenci gelirleri toplam bütçenin % 17,4’ünü oluşturmaktadır.

 

Reel öğrenim ücretinin; büyük oranda bu hizmeti alan kişi tarafından karşılanması, gelişmiş dünyada olağan bir uygulamadır.  Otoriteler; yükseköğretimin yüksek talebi ve kısıtlı arzı olan yarı kamusal bir hizmet olduğunu ifade ederek öğrencinin bu bedeli hissederek ve yüklenerek öğrenimini tamamlaması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu hizmetin ücrete tabi kılınması; insanları daha akılcı tercihler yapmaya zorlayacak ve talebin üniversite dışında yer alan teknik ve mesleki eğitim veren kurumlara yönlenmesine neden olacaktır.

 

 

 “Ülkemizdeki üniversiteler için finansman modeli ne olmalıdır ve öğrenim ücretleri nasıl belirlenmelidir?” sorusuna cevap aranmalıdır. Öncelikle yükseköğretim sistemi içindeki normal ve ikinci öğretim farkı ortadan kaldırılmalı ve kişi başı GSYH endeksli makul bir öğretim bedeli getirilmelidir. Ancak “İleri Öğretim Kurumu” olarak ayrılan 2 yıllık Meslek Yüksek Okulları ücretsiz olmalı, hatta bu öğrencilere makul seviyede burs verilmelidir. Ayrıca bu okullarda yapılacak üretimden öğrencilere payda verilmelidir. 

 

Önerilen bu sistem; öncelikle öğrenciyi sorumlu kılmakta, öğrencinin istemediği bölümde okuması gibi anlamsız durumları devre dışına bırakmaktadır. Öğrenci; istemediği bir bölümde zaman harcamak yerine, daha önce değinildiği gibi burslu olarak okuyabileceği teknik ve mesleki eğitim veren bir ileri öğretim kurumunda okumayı kendi isteği ile kabul edecek, kolay yoldan meslek edinecek, çalışkan ve gayretli olması halinde dikey geçiş hakkını kullanarak üniversite öğretimini tamamlama fırsatını bulacaktır.   Bu tip bir uygulama ile 4 veya 6 yıllık lisans seviyesindeki programlara talep sınırlanmış olacaktır.  Ayrıca üniversiteler arasında da öğrencilere yönelik önemli bir rekabet oluşacaktır. 

 

Bir bedel karşılığı üniversitede tahsilini tamamlamış bir öğrenci, maliyetin bedelini bilerek daha üretken olacak ve seviyeli çalışma ortamını sağlama ihtiyacını duyacaktır.  Bu da, üretime verim ve yönetime kalite kazandıracaktır.  Bu sistemin uygulanması ile her yıl yaşanan Üniversite Seçme Sınavı kâbusu büyük ölçüde ortadan kalkacak, üniversite kapısında öğrenci birikmesi yerine, aynı kategorideki üniversiteler arasında öğrenci çekmek amacıyla tatlı bir rekabet oluşacaktır.

 

Bu sistemin sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için hükümetin belli bir ön yatırımı (yaklaşık 5 milyar $) başlangıçta sağlaması gerekmektedir. Ancak sistemin finans modelinde geriye dönüşün olması, sonraki yıllarda önemli bir rahatlatma yaratacaktır. Ayrıca bu sistem üniversite yönetimlerini çok daha rasyonel çalışmaya yönlendirecektir.  Önerilen modelde üniversiteler; öğrenim harç gelirleri dışındaki diğer kaynaklarını da kolayca kullanabilecek, yatırıma dönüşecek gelirleri için vergi muafiyetine sahip olacaklardır. Ayrıca üniversiteler kendi performanslarına göre, Merkezi Yönetim Bütçesinden öğrenci başına ilave bir kaynağı kullanma fırsatına kavuşacaklardır. 

 

Zor ancak anlamlı işlerden bahsediyoruz.  Bu yazımda değindiğim hususlar, “Performansa Dayalı Finansman Modeli” olarak tarafımdan hazırlanan bir kitapta detaylı anlatılmaktadır (1).  Unutulmamalıdır ki; yeni Türkiye modelinde yükseköğretimde değişim ve dönüşüm vazgeçilemez bir aşamadır.

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam…

 

  • Hasan Tosun, Devlet Üniversiteleri: Performans Değerlendirme, Finansman Modeli ve Yeniden Yapılanma, 2015, Ankara.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım