BİR NUMUNELİK REKTÖR!

8 Kasım 2018

Yine bir arkadaşımız aradı, İskender bey. “Hemen Kanal 26’ı aç, seninki konuşuyor” dedi ve telefonu kapattı.  Ben de arkadaşımın dediğine uydum. Hemen o kanalı açtım. Osmangazi Üniversite’nin dört insanın katledilmesinden sonra istifa ettirilen eski rektörü konuşuyordu. Zaten insanlar fısıldaşıyor ve bir kitap hazırladığını, bunu kamuoyu ile paylaşmak istediğinden bahsediyorlardı.   Şehirdeki hatırı sayılır bazı kişilere gitmiş “Ben büyükşehir belediye adayı olmak istiyorum” diye destek istemişti. Konu anlaşılmıştı. Görünen o ki; Üniversitede yaptıkları üzerinden adaylık açıklaması yapacaktı.  

 

Dikkatli dinlemeye başlamıştım.  Sanki hala Üniversitenin rektörü gibi konuşuyordu.  “Şunları yaptım, bunları açtım” gibi klasik bir kasaba siyasetçisi gibi yaptıklarını sıralıyordu.  Görev yaptığı dönemde Osmangazi Üniversitesi için birim sermaye yatırımları ödeneği değerleri 996 TL ile 1442 TL arasında değişiyordu. Üniversitelerin yatırım alma ölçüsü olan bu değerden büyük en az 30 üniversite vardı. Üniversitelerin son 10 yıl içinde Merkezi Yönetim Bütçesinden aldığı ödenekler 5 kattan daha fazla arttı. Özetle devlet Anadolu’daki üniversitelere büyük ödenek veriyor. Hangi üniversiteye gidersen orada inşaat yatırımları yönünden hummalı bir çalışma var. Ama konuşmasında bir tane bütçe dışı bir destek yatırımından bahsedemiyor. Üniversite rektörlerinin övünme vesilesi, Merkezi Yönetim Bütçelerinden ne kadar para harcadıkları değil, hibe yolu ile kazanılan yatırımlar olmalıdır. Görev yaptığı dönemde bir işadamının Üniversite içinde bir kültür merkezi yapma istediğini bile karşılamadı.

 

Sayın rektör üniversitenin yeni logosunu tanımlarken ahlak ve etikten bahsetti. Tıp Fakültesinde olanlar hangi ahlak değerleri ile açıklanabilir.  İhalelerdeki usulsüzlükler hangi etik kurallar içinde kalmaktadır, anlamakta zorlanıyoruz. Üniversitedeki kadroların dağıtımında adil davrandığını ve bir gün bile geciktirmediği söylüyor.  “Bana oy vermedin” diye altı ay kadrosuna atanamayan öğretim üyelerini, ama kendine yakın bazı öğretim üyelerine de atama şartlarını sağlamadan kadro verdiğini biliyoruz. “Ben Üniversitede bir koalisyon yönetiyorum” diyen bu rektörün doğru olmayan uygulamalarına çok sayıda örnekler var. Üniversite öğretim üyesi yalan söylememeli.  Hatta Rektör buna hiç tevessül etmemeli. “Üniversiteye cami yaptık” diyor.  Camiye karşı olduğunu yedi düvele ilan etti. Yaptıklarını bir biz biliyoruz.

 

Günümüz dünya düzeninde, ekonomik hayatta ayakta kalabilmenin tek yolu, rekabet edebilme gücüdür. Rekabet ise farklılığı yakalamak, yaratıcı fikir ve özgün üretim biçimleri oluşturmakla mümkün olabilmektedir.  Bugün için gelişmiş dünyada sürdürülebilirlik kavramı; kalkınma, ekonomi, çevre, dünya, insan, toplum, eğitim gibi kavramların önüne getirilerek kullanılmaya başlanmıştır. Kavramın bu yıllarda gündeme gelmesi tesadüf olmayıp, insanlığın ve dünyanın karşı karşıya olduğu ekonomik, toplumsal ve çevre krizlerinin oluşmasına bağlı olarak gelişmiştir. Osmangazi Üniversitemizde özellikle son 7-8 yılda önemi çok artan “sürdürülebilir yaratıcılık” konusunda hiçbir çalışma yapılmamıştır.  Kurnaz bir siyasetçisi ağzıyla değil de bir bilim insanı gözüyle baktığımız zaman aşağıdaki soruların cevaplarını bulamıyoruz.

 

  • Osmangazi Üniversitesinde örgün öğretimin dışında, toplumu aydınlata görevi ışığında Yaşam Boyu Eğitim’le ilgili ne yapılmıştır?
  • Osmangazi Üniversitesi oluşturduğu farklı tecrübe ve birikime sahip akademik kadrosu ve inovatif (yenilikçi) eğitim modelleri ile üniversitenin ayrıcalıklı bir konuma ulaşmasını sağlamakla birlikte, topluma önderlik görevini yerine getirmiş midir?
  • Şehrimizde, sürdürülebilir kalkınma için “üretim ve ticaret hayatındaki herkese, yaratıcılık eğitimi verilerek” yeni vizyon ve kavramların keşfedilmesi, yeni metot ve araçların geliştirilmesi için gerekli eleştirisel düşünce, daha fazla farkındalık ve daha fazla yetkilendirme imkanlarının sağlanması konularında ne yapmıştır?
  • Üniversitenin bilgi üretimi ile ilgili birikimi, fikri mülkiyet alanındaki belgelerle tescillenir. Niye Osmangazi Üniversitesinde görev yaptığınız dönemde patent ve faydalı model alımında bir sıçrama olmamıştır?  Fikri mülkiyet alanına alt yapıyı oluşturan akredite proje sayılarınızda bir artış meydana gelmemiştir?  Neden Osmangazi Üniversitesinin topluma dokunan uluslararası destekli bir sosyal projesi yoktur?

Saygıdeğer öğretim üyeleri bu sorularının cevabını aramalıdır ki; bir daha bu tür kötü yönetimler prim yapmasın. Üniversitede 18 araştırma merkezi olduğunu söylüyor. Buralarda yoğun çalışma yapıldığı ifade ediyor.  Bunlar çok doğru değil. TÜBİTAK tarafından yapılan Girişimci- Yenilikçi Üniversite Endeksi’nde son beş yıl içinde ilk 50 içinde ya yoksunuz ya da son sıradasınız. 2006 yılında kurulan Düzce Üniversitesi sizin üzerinizde.   Bu nasıl başarı?

 

Dünyada Üniversitelerin sıralarını belirleyen çok sayıda kurumsal yapı var.  Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada, Osmangazi Üniversitesi 10 değerlendirme kuruluşun ancak 4’ünde görülebiliyor, 6’sında hiç sıralamada yok. Görüldüğü kuruluş sıralamalarında sırası ise 649 ile 1819 arasında değişiyor.  Bu esastaki sınıflamada ülkemizde Osmangazi Üniversitesi 31’inci ve Anadolu Üniversitesi 21’inci sırada. Bu esasta da başarılı olduğunuzu iddia edebilir misiniz?

 

Bundan sonra Osmangazi Üniversitesinin “araştırma üniversitesi” olması mümkün değildir.  Türkiye’de “araştırma üniversitesi” kavramını ilk defa ortaya atan benim.   Bunun için gerekli altyapı kriterlerini müteakip defalar açıkladım. Osmangazi Üniversitesi bundan 5-6 yıl önce bu kriterleri yakalayabilirdi.  Ancak bugün bu hedeften çok uzaktır. Üniversitemizin verilerini, Anadolu’dan ilk on üniversite içine girip araştırma üniversitesi olmaya hak kazanan Erciyes Üniversitesi’nin verileriyle bir karşılaştırın.  Mukayese götürmez bir fark var. Hangi verilere dayalı olarak böyle bir hedefin olduğunu söylüyor?

 

Üzülmemek elde değil.   Üniversite rektörlüğünden nasıl ayrıldığını bir düşünmeli.  Bir gelişmiş ülkede dört kişinin katlinin kendi döneminde gerçekleşen bir yönetici inzivaya çekilir, toplum önüne çıkmaktan çekinir. Hele hele kötü bir yönetim bu tür vakaların oluşmasına neden olmuşsa vicdan azabı çeker ve özeleştiri yaparak ders çıkartılmasına vesile olur. Tüm bu olanlardan sonra hiçbir şekilde “Ben bu şehrin evladıyım. Hedefi büyütmek gerekirse ben büyükşehir belediye başkanlığına talip oluyorum” diyemez. Bu anlayış, entelektüel insan davranışı ile bağdaştırılamaz.

 

Yadırgadığım bir başka konu da gerek yazılı gerekse görsel basının bu konudaki duyarsızlığı.  “Sayın hocam, şurada bir ihalede yolsuzluk ihbarı geldi” diyerek telefon açan ve yüz yüze geldiğimizde eleştirilerine hiçbir sınırlama koymayanların suskun kalması ilginç değil mi? Neden böyle bir davranış göstermiyorlar anlamıyorum.  Bilgi birikimine, öngörüsüne ve samimiyetine güvendiğim bir şahsiyet olan program sunucusunun, “Her şey tamam da hocam, öldürülen dört kişinin yaşandığı vakayı bu önerdiğiniz toz pembe tablonun neresine yerleştireceksiniz?” demesi çok daha şık olmaz mıydı?

 

İyi niyet, samimiyet ve insani değerler çerçevesinde inatla haykırıyoruz.

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım