REKTÖRLER NASIL OLMALI?

28 Ağustos 2020

Ülkemizdeki üniversite rektörlük sistemi ve atanan rektörlerle ilgili muhtelif haber, araştırma ve yorumlar yapılıyor.  Saygın bir dergide yayımlanan bir araştırmaya göre, mevcut üniversite rektörleri bilimsel çalışmalar yönünden oldukça yetersiz1. Ayrıca bazı çevreler tarafından dillendirilen hususları (Üniversite rektörleri, İlahiyatçı olmalı gibi.  Hayır bu idari bir alandır, İdari Bilimler Fakültesinden diyenler de çıkıyor) sessizce izliyoruz.

 

Bunların hiçbiri doğru değil.  Rektör, hangi alandan olursa olsun önce insan olmalı. “Elbette hayvan olacak hali yok ya hocam” diyebilirsiniz.  Bizim insan kavramından anladığımız başka. Biz insan dediğimiz zaman; bilimsel yetkinliğe sahip, kültür ve sanatla donanmış, insanlık aydınlanma sürecini iyi bilen, coşkulu bir yaşama sevinci olan, sevgiyle ve adaletle hareket eden, yazılı olmayan etik kurullara uymaya özen gösteren, etrafına mutluluk saçan, üretmenin en faziletli süreçlerden biri olduğunu idrak eden ve toplum refahı için kalkınma hedefleriyle bütünleşen kemale ermiş bir şahsiyeti anlıyoruz.

 

Çok değerli bilim insanlarını tenzih ederim. Benden çok daha fazlasını düşünebilecek ve anlatabilecek arkadaşlarımız var, camiada.  Ancak konuşmak bize düşüyor. Üzüntüyle belirtmem gerekir ki; maalesef tablo bu. Bu yaşadığımız durum, günümüzün sorunu değil.  1990’lı yıllardan bu yana devam ede geliyor. Rektör, 2547 sayılı kanunun 13. maddesinde “Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Rektörlerin yaş haddi 67 yaştır. Ancak rektör olarak atanmış olanlarda görev süreleri bitinceye kadar yaş haddi aranmaz” diye tanımlanıyor ve görevleri ile yetkileri sıralanıyor. Ancak hiçbir kanunda ve yönetmelikte “rektörlük makamına talip kişi şu özelliklere sahip olmalı” gibi bir tanımlama yok.  Akreditasyon aranmıyor, yöneticilik vasfı sorgulanmıyor, üç yıllık bir profesör olması yeterli. Hangi sosyal projelere sahip olduğu ve nasıl farkındalık yaratabileceği ile ilgili hususlarla kimse ilgilenmiyor.

 

Peki, rektör nasıl olmalı hocam derseniz? Anlatmaya çalışalım.

 

Üniversitelerde çağdaş öğretim modeli, üçayaklı bir saç üzerine kuruludur: Sorgulayıcı, araştırması ve yaratıcı öğretim. Bu modelde zamanla öğrencilerinize öğrenme çevikliği, iş etiği, işbirliği, eleştirel düşünme, iletişim, liderlik, girişimcilik ve teknoloji okuryazarlığı konularında yetkinlik kazandırırsınız.  Belki o genç bünyelere bunların hepsini birden veremezsiniz, ama hayatta yüklenebilecekleri rol/rollerin ne olduğunu dimağlarına kazırsınız.  Dikkat edelim lütfen topluma yalnızca hekim, mühendis, ilahiyatçı, işletmeci, öğretmen kazandırmıyorsunuz, içinde bulunduğu topluluğa dokunabilecek, liderlik yapabilecek ve farkındalık yaratabilecek insanları yetiştiriyorsunuz.  Peki, öğretim üyelerinizin kaçta kaçı bu kavramları yaşayarak öğrencilerle bütünleşiyor? Kaç rektör, bu kavramlarla bezenmiş öğretim üyeleri içinden çıkıyor? Lütfen düşünün kaçta kaçı?

 

“Efendim bunun rakamı olmaz” diye düşünebilirsiniz. Bugün gelişmiş dünyada yöneticiler, bu sorunu aşmak için kendi kendini sorgulayan profesyonel değerlendirme yöntemlerini kullanıyor.  Bunları uygulayalım. Ama esasında üniversite liderliği için ikinci gündemi olmayan bilim insanına ihtiyacımız var. Özü sözü bir olan insan. Gerisi gelir.

 

Ayrıca bu vasıfları sorgulayan basit yazılımlarla, insanların toplam kalitesini ortaya koyabilirsiniz.  Zaten YOKSİS’de bilimsel bilgi toplanması söz konusu. Bunlara insanların sosyal etkinlik puanlarını da koyarsınız, adayın hangi yetkinlikte bir şahsiyet olduğunu görebilirisiniz.  Ancak bu şekilde toplanmış bilgilerin yalnızca kurumun en yetkilisi ve yetkilendirilecek bir yardımcısı tarafından görülebileceğinin altını çizelim. Her kurumun bir kozmik odası bulunmalı!

 

Kurumları yönetenlerin bir ajandası olmalı ve bu ajandanın en önemli bölümünü de, çalışanları ihtiva etmeli. Burada bir örnek vererek konuyu daha derinlemesine değerlendirme ihtiyacı içindeyim.

 

Yıl 1978 ve rahmetli Bülent Ecevit beyin kurduğu 42. Cumhuriyet Hükümeti başa geliyor ve Doç. Dr. Deniz Baykal Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oluyor. O dönemin en büyük yatırımcı devlet kurumu Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, bu bakanlığa bağlı ve Genel Müdürü de 2017 yılında hakkı rahmete kavuşan Timuçin Tümer.  O dönemde ben de çok genç biri ve sanat sınıfı eleman olarak bu kurumda çalışıyorum. Bakan bey, genel müdürü çağırıyor ve kendisine “Seni görevden alacağım” mealinde sözler sarf etmeye başlıyor. Rahmetli Genel Müdürümüz kurumla ilgili temel bazı bilgileri verdikten sonra, “Sayın bakan, düşüncelerinizi takdirle karşılarım.  Benim üç genel müdür yardımcım, 26 Bölge Müdürüm var.  Bunların hangisini seçerseniz seçin görevi layığı ile yaparlar” diyor. “Ama dışardan birini getirmeyin ve kurum içinde ise asla zıplamaya müsaade etmeyin” diye ekliyor.   Sayın bakan, genel müdürün dediğini yapmıyor ve genç bir fen heyeti müdürünü genel müdür atıyor. O da maalesef kurum kültürü ile olgunlaşamadığından başka birileriyle birlikte kurumu yönetmeye başlıyor. Sonrada gelen bilim adamı vasıflı ve özentili genel müdürler de kurum kültürünü hiçe sayarak, kötü işleyişin kanıksanmasına vesile oluyorlar. Kurumsal refleks, doğru işleyiş açışından çok önemli.

 

Anadolu’daki bir üniversiteye rektör atayacağız zaman, önce yereldeki, sonra geneldeki siyasilerin onayını almanıza gerek yok. Çünkü o bir il müdürü değil.  O, kurumunda ve etki alanı içindeki bölgesinde aydınlanmanın başı.  Bir öğretim üyesi, yeterli bilimsel ve akademik birikime sahip olup olamadığına ve sosyal sermayesinin ne olduğuna bakılmaksızın, belli (sözde) kriterleri taşıması sebebiyle rektör adayı olabiliyor ve rektör olarak atanabiliyorsa, tartışacak çok şeyimiz var demektir.

 

Yerelden veya genelden bir rektör adayı için telkinde bulunulduğu zaman ve ilgili kişi yeterli vasıfları taşımıyorsa, “bizim ajandamızda böyle biri gözükmüyor” denilebilmelidir.  Tabii bu durum yukarıdaki saydığım vasıflara sahip bilim insanlarından adil oluşturulmuş bir ajanda ile mümkün. Unutmayalım ki; ülkenin genel bürokratik yönetim işleyişi, bu esas üzerine kurulmuştur. 

 

Yazdıklarımız samimi düşüncelerimizin ta kendisi.  Hiçbir kurumu hedef alarak ve hiçbir yetkiliyi rencide etmek için yazmıyoruz. Bu ülkeyi ve burada yaşayan tüm insanları çok seviyoruz. Bizi bilen bilir. Haddini aştık. Hakça söylemek bizim üslubumuz.

 

Seven,  düşünen ve üreten insan için devam.

 

1    Karadağ, E. “Academic (dis)qualifications of Turkish rectors: their career paths, H-index, and the number of  articles and citations” Higher Education (2021) 81:301–323

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım