YÜKSEKÖĞRETİMDE YABANCI ÖĞRENCİ

25 Aralık 2020

YÖK kaynaklı bir habere göre, ülkemiz 2018 yılı verilerine göre uluslararası öğrenci sayısı bakımından dünyada ilk 10 ülke arasına girdi. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünce (UNESCO) yayımlanan raporda 2018 yılı verilerine göre, dünyadaki toplam 5 milyon 571 bin 402 uluslararası öğrenciden 987 bin 314'ü Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) eğitim görüyor. Bu ülkeyi 452 079 ve 452 079 öğrenci sayısı ile sırasıyla İngiltere ve Avustralya takip ediyor. Sonra 300 000-220 000 bandında Almanya, Rusya, Fransa ve Kanada gibi ülkeler yer alıyor. Ortalama 200 000 öğrenci ile Japonya ve Çin ise sekizinci ve dokuzuncu sırada. Onuncu sırada ise 125 bin 138 öğrenci sayısı ile ülkemiz yer alıyor. YÖK Başkanımız, ülkemizdeki yükseköğretim sistemi içinde yer alan uluslararası öğrenci sayısının 2014’de toplam öğrencilerin % 1.7’sini oluşturduğunu ve 2018’de ise bu oranın % 2.24 ulaştığını ifade ediyor.

 

Bu, iyi bir durum.  Baştan beri üniversitelerimiz uluslararası bir hüviyet kazanmasını savunuyoruz.  Bir üniversitenin uluslararası alanda söz sahibi olabilmesi için diğer bazı faktörlerle birlikte yabancı öğrenci sayısı önem arz ediyor. Gelişmiş batılı ülkelerde üniversite iç ve dış performans değerlendirmelerinde bu husus önemle dikkate alınıyor.

 

Ancak ülkemizde yükseköğretim kurumlarındaki yabancı öğrenci niteliğin ne seviyede olduğu konusunda şüphelerimiz var.  Lisans öğretimimizi yaptığımız yıllarda (1975-1980) ODTÜ’de en başarılı öğrencilerin Pakistan, Afganistan, Bangladeş’ten hatta İran’dan gelen öğrenciler içinden çıktığını görüyorduk. Biz, bu öğrencilere yetişmekte zorlanırdık. Çünkü bu ülkelerin en seçkin öğrencileri üniversitemize geliyordu.   Ancak bugün Anadolu üniversitelerdeki yabancı öğrencilere baktığımızda durumun böyle olmadığı görülebilir, hatta çoğunun başarısızlık yaşadığı söylenebilir.  Bununla ilgili genel bir istatistik bilgisi yok, ama benim İç Ege ve Batı İç Anadolu’daki üniversitelerde gördüğüm manzara bu. Bunun, muhtemelen yabancı ülkelerdeki öğrenci seçiminden kaynaklandığı söylenebilir. Bu husus, 2016 öncesinde çok istismar edildi. Yabancı öğrenci seçiminin zor bir süreç olduğunu ama mutlaka öğrenci niteliğini dikkate alan genel kriterlerin olması gerektiğinin altını çizelim.

 

Nitelik artımından sonra önemle üzerinde durulması gerekli bir başka husus da, yükseköğretim sistemindeki uluslararasılaşmanın toplam ekonomi içindeki payının katma değer olarak ne olduğu ve bu öğrencilerin kaçta kaçının ülkemizde istihdam edildiği. ABD’de bu alanda yılda ortalama 50 milyar dolardan fazla para dönüyor ve mezunlarından takdire değer bir oranı reel sektörde çalışıyor.  Ayrıca Kuzey Amerika Üniversitelerinde öğretim elemanların çok önemli bir bölümü; Ortadoğu, Güney Asya ve Orta Amerika ülkelerinden. Bu öğretim elemanları, aynı zamanda reel sektör ile ilişkilendirilerek katma değer sağlıyor ve toplumsal fayda işlevini yerine getiriyor.

 

Bizim yükseköğretim kurumlarımızdaki yabancı öğretim elemanı sayısı çok düşük ve yetiştirdiğimiz öğrencilerinin de üniversitelerimize çok faydası yok. Bu oransal büyüklüklerin yüksek olduğu yeni kurumsal yapılara ihtiyacımız var (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, ismi değişmenden önceki Gebze Teknik Üniversitesi gibi). Bazı yükseköğretim kurumları da bu amaçla dönüştürülebilir.  İlgili alanlardaki kamu kurumlarını da içine alacak alt yapısı yeterli, uluslararası kadrosu güçlü, rekabet gücü yüksek, bilgi üreten ve ürettiği bilgiyi transfer edebilecek reflekslere sahip üniversiteler veya enstitüler.

 

Örneğin bu tip kurumlar için “öğretim elemanı kadrosunun % 10, öğrenci sayısının % 30 yabancı olmalı” gibi bir sınırlama getirilebilir. Bu üniversite ve enstitüler; özerk yönetimlere sahip olmalı, kendi kaynaklarını yaratma hususunda esneklikleri bulunmalı ve bugün gelişmiş ülkelerdeki gibi özgün bir programla (sorgulayıcı, araştırıcı ve yaratıcı) öğrencilerini kucaklamalıdır. Başarılı öğrenciler için burs verilmeli ve diğerleri için bir öğretim harcı konulmalıdır.

 

Sınırlı kaynaklarımızı, daha verimli kullanabilme amacıyla dikkatle planlama yapmak ta işin ayrı ve önemli bir boyutudur. Bu amaçla stratejik planlamaları inceledim, ancak satır aralarında bile olsa bu konuyla ilgili bir bilgiye ulaşamadım1,2

 

Bu kurumsal yapıların bir bölgesel alan içinde olması önem arz ediyor. Bu amaçla ülkemizde araştırma iklimini yaratacak belli bir alan seçilmeli (iki ayrı merkez de seçilebilir) ve bu bölge/bölgelerdeki yükseköğretim kurumlarına ihtisaslaşma ile ilgili bazı tahditler getirilmelidir. Burada, ABD’nin doğusunda yer alan Boston şehrinde çok sayıda araştırma üniversitesinin olduğunu ve bunların önemli bir bölümünün dünya üniversiteleri içinde ilk 100 içinde yer aldığını belirtelim.

 

Yükseköğretim Kurumlarımızda uluslararasılaşmaya özen gösterelim.  Ancak yalnızca öğrenci sayısında değil, öğretim elemanı sayısında da gelişmiş ülkeler ile yarışabilir durumda olalım. Bu yalnızca tartışılmaya muhtaç ham bir fikir. Ama kesin olan bir husus var ki; üniversitelerimizdeki yabancı öğrenci niteliğinin artırılması.

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam.

 

1. Uluslararası Yükseköğretim ve Türkiye’nin konumu. DEİK, İstanbul, Mart 2013.

2. Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Strateji Belgesi (2018-2022). YÖK, Ankara, 30 Haziran 2017

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım