HAKSIZ ATAMA

24 Ocak 2021

Zaman zaman ülkenin önde gelen yazar, gazeteci, bilim adamı ve gönül dost insanları ile konuşuyoruz, bilgi alıyoruz ve bilgi paylaşıyoruz. Özetle hepimiz güzel işlere vesile olabilmenin yolunu arıyoruz.  Son olarak bu insanlarla özellikle Boğaziçi Üniversitesi rektörünün atanmasıyla doruğa ulaşan yükseköğretimdeki krizi konuşmuş ve tartışmıştık. Dün Türkiye Gazetesi Haber Müdürü Fatih Selek Bey’den bir mesaj aldım.   Fatih bey, “Hocam yine sizin Üniversite” diyordu ve yaklaşık üç buçuk dakikalık bir haberin kaydını da mesajına eklemişti. Fatih bey, bu memleketi seven halkın içinden gelmiş bir gazeteci. Toplumu biliyor, belli değerleri var ve memleket sevgisi hat safhada olan bir gönül dostu.

 

Video kaydına tıkladık.  Evet, Osmangazi Üniversitesindeki bir araştırma görevlisinin alımı ile ilgiliydi.  “Haberi sunan ve yorum yapan spiker “Bu olmadı hocam” diye başladı ve “her geçen gün üniversiteye, bilime olan inanç sarsılıyor. Biz bıktık siz yorulmadınız” diye devam etti ve “Keşke bunu yaşamasaydık.” mealinde bir cümle ile bitirdi.

 


 

Özetle konu şuydu: Yeni kurulan Hukuk Fakültesinin Özel Hukuk-Deniz Hukuku Bölümüne bir araştırma görevlisi alınacaktı.  İlk aşamada davet edilen 10 adaydan sonuncu sırada bulunan rektör yardımcısının kızı, sözlü sınavda 95 notu verilerek sınavı kazanmıştı. Rektör yardımcısının kızı, sözlü sınav olmasa, ilk 9 adayın feragat etmesi sonucunda ulaşabileceği bir yere, rektörün de başkanı olduğu bir komisyon tarafından 95 puan verilerek kolayca ulaşıvermişti. Ama bu yetmiyordu. Öndeki adaylara da düşük not vermek gerekiyordu.  Komisyon onu da yaptı ve onuncu sırada olan kişiyi kılı kırk yararak birinci ilan etti. Konu buydu. Aslında bu tür olaylar (öğretim elemanı alımları, öğrenci transferleri gibi), hep yaşanmıştı bu Üniversite. Ama talihsizlik şuradaydı: Seçilen aday, rektör yardımcının kızıydı.  Bundan dolayı konu büyütülüyordu!

 

Videoyu baştan sona nefesimizi tutarak izledik. Detayları kaçırmamak için tekrar tekrar kaydı başa aldık. Haberi sunan ve yorum getiren gazeteci, her şeyi şüphe götürmeyecek şekilde açık ifade ediyordu. Haberi bir kaç kanaldan doğruladıktan sonra, bunun yaşanmaması gereken bir durum olduğunu düşünerek kendi kendimize buğz ettik. Üniversite birkaç yıl önce olmaması gereken bir iç hesaplaşma yaşamış ve sonrasında uzun bir travma süreci geçirmişti. Devamında gelen üniversite sevk ve idaresi ile ilgili zaaflar ve iddialar. Ve en son bu vaka.  Üzüldük.

 

Biz, bu Üniversitenin yönetimine zamanında seçimle talip olduk. İyi de oy aldık. YÖK’e ve Sayın Cumhurbaşkanımıza gitti ismimiz. Olmadı.  İkinci kez, bir daha talip olduk. Kaynakları biliyorduk (insan kaynakları dâhil). Kimin hangi düşüncede ve davranışta olabileceğini tahmin ediyorduk. “Önce üniversiteyi normalleştirelim, sonra dediğimiz icraatları gerçekleştiririz” diye düşündük. Bu düşüncelerimizi, ikinci defa, YÖK’te olan mülakatta anlattık. Yine olmadı ve samimi talebimiz karşılıksız kaldı.

 

Olayın sıcaklığı geçince ne yapabileceğimizi düşündük. Hemen aklımıza bundan yaklaşık 3-4 ay önce uluslararası endeksler tarafından taranan bir dergide yayımladığımız bir yazımızı okumak geldi. Orada bu konuya “Yönetimde bozulma ve yozlaşma” başlığı altında değiniliyor; atama ve işe almalarda, akraba ve hemşericilik gibi unsurların nasıl ön plana çıkartılarak yapıldığı anlatılıyordu.

 

(TURK YUKSEKOGRETIM SISTEMI ve YAPISAL DEGISIM YONUNDE YENI ONERILER TURKISH HIGHER EDUCATION SYSTEM and NEW PROPOSALS FOR STRUCTURAL TRANSFORMATION). Yukarıdan linkine ulaşabileceğimiz yazımızı, üzüntülerimizi paylaşarak yakın arkadaşlarımıza video ile birlikte gönderdik. 

 

Konu, tabii ki can sıkıcıdır.  Bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce dört kişinin ölümüyle oluşan bir hadise elbette bizi çok üzmüştür.  Ancak olayın Eğitim Fakültesi’nde olması etkiyi çok daha da derinleştirmiştir.   Eğitim Fakültesi; nispeten sosyal barışın çok iyi tesis edildiği, insanların daha nazik ve birbirleriyle daha barışık olduğu öğretim alanıdır.  Bu alanda insanlar birbirlerine küfür yerine sevgiyle ve silah yerine kalemle yaklaşmalıdırlar.  Hukuk Fakültesi ise adaletin öğretildiği, adil ve olgun bireylerin topluma kazandırıldığı ve her alanda adil davranmanın yaşam biçimine dönüştüğü bir başka alandır.  Haksız uygulamaların, zamanla adalet öğretisinin kaynağı olacak bir kurumun daha kuruluş aşamasında vuku bulması, kabul edilebilir bir durum gibi gözükmemektedir.  

 

Üniversite; adil olan, yetkinliğe inanan, ortak aklı öne çıkaran, insanlık tarihine ışık tutan, öğrencilerinin rol model edinme fırsatı bulduğu, farklılıkları zenginlik kabul eden şeffaf ve hesap verebilir bir kurumsal yapıdır. Bu kurumsal yapının, kötü uygulamalarla örselenmesi doğru değildir. İnsanların üniversite ile ilgili görüşlerini önemle etkileyebilecek bu karardan vazgeçilerek toplumdan özür dilenmeli ve kadro adaletli bir seçimle hak sahibine verilmelidir.  Burada yalnızca birini öne çıkarmak değil, hak sahibi insanların haklarının da gaspı söz konusudur.  Bu uygulamanın; hukuki olsa bile, vicdanlarda derin yaralar aşacağı aşikârdır.

 

Sayın Cumhurbaşkanımızın, içten ve dıştan kaynaklanan sorunların çözümü doğrultusunda “hukuk ve demokrasi reformu yapacağız” diye büyük çaba sarf ettiği ve Sayın Adalet Bakanımızın AYM ve Yerel Mahkemeler arasında sıkışıp kaldığı bir dönemde, bu adaletsiz uygulamanın topluma sıradan bir olguymuş gibi sunulması uygun değildir. Gereğini yapalım. Ben, yerleşik devlet refleksinin bu tür uygulamalara müsaade etmeyeceğini düşünüyorum

 

Güzel ve sağlıklı gün dileklerimle seven, düşünen ve üreten insan için devam.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım