ÜNİVERSİTELERDE YENİ AÇILAN BİRİMLER!

28 Mayıs 2020

Dünyada yükseköğretim sistemi, zaman zaman değişiklikler yaşadı. Batıda, 13.yüzyılda bugünkü görüntüleri ile oluşan üniversiteler, zamanla, sosyolojik tabanlı toplumsal hareketlerden etkilendi ve 18.yüzyılda başlayan değişim hareketleriyle yeni bir kimliğe kavuştu.   Bu değişim, 19.yüzyılın başında hat safhaya ulaşarak  “Humboldt modeli” olarak bilinen yapıya ulaştı. Bu üniversitelerde, faaliyetler ağırlıklı olarak araştırmaya yönlendirildi ve tek bilim dallı fakülteler içinde bölümler oluşturularak akademik kürsü esası ön plâna çıkartıldı. Özetle, Orta Çağ üniversiteleri hakikati müdafaa rolünü benimsemişken, Humboldt üniversite modeli doğayı keşfetmeyi kendine görev edindi.

 

İkinci dünya savaşından sonra, ABD yükseköğretim kurumları da bu modelden etkilendi, ancak bu ülke kendi özgün değerlerini koruyarak daha verimli ve etkin bir üniversite modeline ulaşdı. Özellikle Humboldt modelindeki elitçi anlayışa itibar etmeyerek ve daha geniş halk kitlelerine açılarak, toplumun her kesimi ile ilişki kurmayı başardı ve geniş kampüslü çok sayıda üniversite inşa edilerek ve gerekli teknik ve sosyal alt yapı donanımı sağlanarak, güçlü bir toplum yetiştirme hedefinde önemli mesafe alındı. ABD üniversitelerde o dönemde lisansüstü öğretime önem verildi; sanayi, tarım, sivil toplum ve kamu işbirliği önemle hayata geçirilerek toplum ihtiyaçlarının karşılanması hedeflendi.

 

Bugün dünyadaki gelişmiş yükseköğretim sisteminin merkezi olan ve bir milyonu aşan yabancı öğrenci sayısı ile küresel bir araştırma merkezine dönüşen ABD’de üniversiteleri, bugün toplumsal faydanın düşmesi nedeniyle kendine yeni roller biçmekte, çok disiplinli bölümler ve araştırma merkezleri oluşturarak bilgi üretimine önem vermekte ve bilim insanından daha çok girişimci kimlikli insan yetiştirmeyi hedeflenmektedir. Bu hedef doğrultusunda daha önceden açılmış bugün için gereksiz gördüğü akademik birimleri ya kapatmakta ya da daha verimli olabilecek küçük yeni birimlere (bölüm, merkez, enstitü gibi) dönüştürmektedir.

 

İki yıl önce gittiğim bu ülkede bir şehirde buluna 3 üniversiteyi ziyaret ettiğim de, bu alanda hummalı bir çalışmanın olduğunu görmüştüm. Daha  dinamik ve üretken kadrolarla özgün konularda çalışma grupları oluşturuyorlar ve bu gruplar için değişik etnik kökenli araştırmacılar seçerek uluslararası bir boyut kazanmaya özen gösteriyorlardı.

 

Peki, biz ne yapıyoruz.  Tam tersi. Kendi üniversitemden örnekler vereceğim. Aslında işin farkında olmamıza rağmen, bir iş yapma gayreti ile yanlış hesaplar yapıyoruz.

  • 50 yıllık bir üniversiteye klasik bir fakülte (Hukuk Fakültesi, çağdaş bölümler ihtiva etse bile) açıyoruz. Üstelik aynı şehirde bu alanda yetkin bir Fakülte bulunurken.
  • Yeterli sayıda öğretim elemanı yokken (YÖK’ün şartları sağlanabilir) çok özel bir konuda (Uçak Mühendisliği) yeni bir bölüm açıyoruz. Üstelik yılların üniversitesi olan ODTÜ, bu çok özel ve iddialı konuya bir başka isimle yaklaşırken (Havacılık ve Uzay Mühendisliği) ve aynı şehirde havacılık altyapısı ile yetkin bir öğretim alanına sahip başka bir Üniversite varken.
  • Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü mevcutken, Gıda ve Biyomedikal Mühendisliği gibi birimleri açıyoruz. Üstelik uzun yılların birikimi ile yetişmiş bioteknoloji uzmanlarının olduğu ve son yıllarda öğrenci bulmakta zorluk çeken güçlü bir Biyoloji Bölümü mevcutken.

 

Niyetler halis olabilir. Ancak bize düşen içinde bulunduğumuz şartları doğru değerlendirmemizdir.  Silkelenmemiz lazım. Hantal ve atıl bir yapımız varken ve aksayan yanlarımızı düzeltebilmek amacıyla ve daha etkili bir kurumsal yapıya ulaşma ihtiyacı ile küçülmemiz gerekirken, yeni bölümler açarak çözmek istediğimiz problemi daha da karmaşık hale getiriyoruz.

 

Bu durum, yalnızca mensubu bulunduğum üniversite için geçerli değil.  Diğer örneklere bakarak Osmangazi Üniversitesindeki durumun daha makul olduğunu söyleyebiliriz. Bunları daha sonraki yazılarımda sayısal verilerle açıklamak istiyorum. İşin ilginç tarafı, YÖK’de bunları onaylıyor.  Elbette gereken şartlar yerine getirildikten sonra onaylayacak. Ama açılan yeni birimlerin başarılarının takipçisi olacağını, muhatabına bir şekilde anlatabilmenin yolunu bulmalı. 

 

Kadro ihdas etmek için yeni birimlerin açıldığına dair sözlere itibar etmiyorum. Benim inandığım entelektüel üniversite yöneticileri bu yollara tevessül etmez ve her zaman açacağı birimden yüksek verim almak ister. Bunun için de en yetişmiş ve en bilgili kişi ile çalışma isteği hakkıdır. Üniversite yöneticilerine bir konu da hak vermek lazım. Lüzumsuz baskılarının gereği yok.

 

Hepimiz, Üniversitelerimizin ciddi bir değişim süreci içinde ve bölgesinde aydınlanmanın merkezi olduğunu idrak edelim.

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım