İKİNCİ ÖĞRETİM PROGRAMLARININ KAPATILMASI

25 Haziran 2020

Öğretim üyeleri olarak bugünlerde neyi tartışıyoruz biliyor musunuz? İkinci öğretim programlarını. Neden? Çünkü İkinci öğretim programları kapanıyor.  Bu programlar neden öğrenci bulamıyor? Hangi karar ve uygulamalar bunlara neden oldu? Bu ay bu konuyu tartışmaya çalışacağız.

 

Aslında bu program yükseköğretim sistemimize nasıl girdi? Önce bu konuyu bir tahlil edelim. Bu program,   esas itibariyle 19.11.1992 tarihinde kabul edilen 3843 sayılı ve “Yükseköğretim Kurumlarında İkili Öğretim Yapılması, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun” ile sistemimize dâhil olmuştur.  Kanunun 5. maddesinde “İkinci öğretim; öğretim süreleri, önlisans ve lisans düzeyinde sürdürülecek öğretimin esasları, devam, ara sınav sayısı, bunların başarı notuna katkısı, uygulama ve bütünleme şartları ve eğitim-öğretimle ilgili diğer konularda normal örgün öğretimden hiçbir farklılık taşımaz” denilmektedir.  Kanun; esas itibariyle öğretim ücretlerini, öğretim üyesine ödenecek ders ücretlerini, bu amaçla yapılacak fazla çalışma ücretini normal örgün öğretim esasında dayandırak tanımlamaktadır.

 

Biz, 2015 yılı Haziran ayında yayınladığım 373 sayfalık “Devlet Üniversiteleri: Performans Değerlendirme-Finansman Modeli ve Yeniden Yapılanma” adlı kitabımızda bu konuya değindik ve sonuç kısmında “İkinci öğretim kaldırılmalıdır” diye net bir mesaj verdik (sayfa 366)1.  Bu bölümde aynen şunu söylemiştik: “Yeniden yapılanma içinde lisans programlarında yer alan II. öğretim kaldırılmalı ve öğretim faaliyetleri için makul bir bedel getirilmelidir (Bu çalışma kapsamında tanımlanan İleri Öğretim Kurumları hariç).  Öğretim üyelerinin bu tasarrufla ortaya çıkacak mağduriyeti, yeni kaynaklar yaratılarak giderilmelidir. 4 ve 6 yıllık lisans eğitimi veren programların ücretleri, belli kriterler doğrultusunda her yıl hükümet tarafından belirlenmelidir.  İlgili bedelin belirlenmesinde, bu araştırma sonucunda önerilen kategoriler dikkate alınmalıdır.  Bir başka ifade ile belirlenecek bedeller her kategori için ayrı olmalıdır. Bilim insanı yetiştirme programlarını yürüten üniversiteler için ayrı bir değerlendirme esası getirilmelidir.”

 

Aslında bu ifade üniversite akademik dünyasında bir normalleşme hareketiydi ve temel yapısal değişim sürecinin orta ya da uzun vadeli tedbirlerinden biriydi. Bunu söylememizin bir kaç nedeni vardı:

 

Birincisi, ikinci öğretimde okuyan öğrenciler dâhil farklı çevrelerden çoğu kişi, bu programları normal örgün öğretimden ayrı değerlendiriyor ve aynı müfredat olmasına ve aynı diploma verilmesine rağmen daha esnek ve daha toleranslı bir ölçme ve değerlendirme bekliyorlardı. Özetle, bu beklenti ister istemez öğretim kalitesini düşüyordu.

 

İkincisi, bu programlarda verilen derslerin ücretleri yüksekti ve öğretim elemanları bu programdaki dersleri tercih ediyor, hatta zaman zaman aralarında tatsızlıklar ortaya çıkıyordu. Bir kısım öğrenci de, bu durumu kullanarak tarafgir olma gibi bir anlayış içinde oluyordu. Bu durum, akademiyanın en önemli ve çekirdek birimini oluşturan bölüm yapısını zedeliyor ve etkili bir öğretim yapılamıyordu.

 

Üçüncüsü de, öğretim elemanı fazla ders vermekten yoruluyor, diğer akademik ve bilimsel çalışmalarından feragat etme ihtiyacı içinde bulunuyordu.

 

Ayrıca hesapta olmayan şekli ile her meslekte hızlı bir eleman artışı oluyordu. Bu durum, zaten çok az planlayabildiğimiz istidama göre eleman yetiştirme anlayışımızı da iyiden iyiye sekteye uğratıyordu.

 

Bu nedenlerle, ikinci öğretim programlarının kapatılması gerektiği hususunda görüşümüzü netleştirdik ve iki ay gibi bir süre sonra rektörlük seçimlerine girme gibi bir gayretimiz olmasına rağmen, düşüncemizden vaz geçmeyerek ikinci öğretim programlarının kapatılmasını yüksek sesle açıktan savunduk.

 

Bizim bu düşüncemizi açıkladığımız zamandan yaklaşık üç ay sonra (2015 yılı sonlarına doğru) YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan yazışmalar sonucunda başta Eğitim Fakülteleri olmak üzere istihdam sıkıntısı çekilen bazı programların kontenjanlarında tedrici olarak bir azaltmaya gidilmesi ve bununla beraber Eğitim Fakültelerinin ikinci öğretim programlarının da tamamen kapatılması gerektiğine karar verdi. Konuyla ilgili yapılan değerlendirmelerde, Milli Eğitim Bakanlığının öğretmen ataması yaptığı pek çok alanda, ihtiyacın çok üstünde öğretmen adayının atanma talebinde bulunduğu belirtildi. Özetle, ikinci öğretimle birlikte, ihtiyacımızdan çok daha fazla öğretmen yetiştirdik ve kötü olan tarafı bölümlerin öğretim yapısının değişmesinden dolayı da öğretim kalitesini de düşürdük.

 

YÖK, bu yıllardan sonra belli meslekler için bir taban puan sınırlaması getirdi.  Daha alt başarı diliminden gelen öğrencilerin bu programları tercih edememesiyle birlikte, 2.öğretim programlarının önemli bir bölümü, boş kaldı.  Hatta öğrenciler bazı temel bilim ve mühendislik programları da tercih etmez oldu. Nihayetinde YÖK Yürütme kurulunun 17.10.2018 tarihli toplantısında alınan karara göre, 10’dan aşağı kayıtlı öğrencisi olan ikinci öğretim programlarının kapatılması istendi. Bunun üzerine Üniversiteler, bu şartları sağlayan bölümlerinin ikinci öğretim programını kapatmaya başladılar.  Bugünkü gelinen noktada, üniversitelerdeki ikinci öğretim programları kapanmaya başladı. Bizim, yaklaşık beş yıl önce “ikinci öğretim programlarını kapatalım ve gerekli önlemi planlı şekilde alalım” diye ifade ettiğimiz durumda, sistem kendinin iflasını ilan etti. Özetle, özellikle 2019 yılının ikinci yarısından itibaren İkinci Öğretim programları, öğrenci yersizliğinden dolayı kapatılmaya başladı.

 

Üniversitelerin şirket gibi yönetilemeyeceğini belirtelim, günü kurtarmaya yönelik uygulamaların sonradan sorunlar yarattığını bilelim. Bir yeni uygulama öncesinde bin düşünüp bir karar alalım.  Hele hele öğretim kalitesi ve yapısını zedeleyebilecek yeni uygulamaların,  ortak akıl ürünü olmasına özen gösterelim. Çünkü bu alanlarda açılan yaralar, sonradan kolay tedavi edilemiyor.

 

Evet, bugün önümüzde duran bir gerçek var.  Artık ikinci öğretim programları fonksiyonunu yerine getirmiyor ve talep görmüyor. Ama baştan yaptığımız tespiti yenileyelim: İkinci öğretim programları öğretim üyesine ve idareye maddi destek sağlıyordu. Yavaş yavaş bu maddi destek ortadan kalkmaya başladı. Öğretim elemanı mağdur.  Bu mağduriyeti giderelim. 

 

Bu durum, öğretim üyesine fazla ders vererek değil, bir ders sınırlaması getirilerek giderilebilir. Nasıl mı? Bunu bir başka yazımızda açıklamaya çalışacağız.

 

Seven, düşünen ve üreten insan için devam.

 

1Tosun,H. 2015, “Devlet Üniversiteleri: Performans Değerlendirme-Finansman Modeli ve Yeniden Yapılanma” ISBN: 978-9944-0782-5-2, Ankara, 373s.

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

Eskişehir Web Tasarım